18 Şubat 2011 Cuma

Bayan Rapunzel ve Bay "kalemun"

Okulda tüm hafta "Book Week-Kitap Haftası" idi...  Son gün ise, herkes masal-kitap karakterleri olarak okula gideceği için  iş başa düştü... zaman ve malzemeden yana kısıtlı imkanlarla ortaya çıkan kostümümüzle, sevgili rapunzel ve "kalemun"unu takdim ederim sizlere!



en güzel kostümler el yapımı olanlar demiş öğretmenleri, eh bu da benim motivasyonum oldu...

театр кошек

Tiyatro oyunları Rusça olduğu için, bu sene Moskova'da sanat ile ilişkimiz sergiler, müzikaller ve sözsüz oyunlardan ibaret olmak zorunda. Henüz gelmeden önce bile, internette çocuklarla yapılabilecekler başlığı altında karşıma çıkan belli başlı seçeneklerden biri de , Yuri Kuklachev'in Kedi Tiyatrosu oldu.



Giderken , hayvanların suistimal edildiği eski sirk usulü birtakım numaralarla karşılaşacağımızdan korktuğumuzu inkar edemem . Yine de şansımızı denemek istedik...


...ve  karşımıza akıcı, sevimli ve besbelli ki kedileri çok iyi beslenen ( ! ), asla eziyet edilmeyen bir grupla , müzikli ,renkli, bambaşka bir oyun çıktı...


 yaramaz arkadaş!




Ferhan'ın aslında kedinin bebek arabasını itmediğini , bir iple çekildiğini fark etmesi için iki resmi geçit gerekti ...



19 Ocak 2011 Çarşamba

El Dorado

Ah biraz daha zamanım olsa da biraz daha uyusam, daha fazla okusam... Bu kadar yorulmasam... Bu kadar yıpranmasam....Biraz kendi kendimle kalabilsem...
Bir kalemde geçiyorum...

Biz sabah saat 8.15 ‘te okula gitmek için evden çıktığımızda hava gece karanlığı oluyor. Müzik dinleyerek ve sohbet ederek gidiyoruz çoklukla. Ender zamanlarda da, uyukluyorlar ya daaaa kavga ediyorlar . Kavga da oyunun bir parçası değil mi...

Bu sabah Ferhan , “Anne bu çalan grup kim? ” diye sordu. Ben de “ Helldorado ” dedim. " Ne demek ki bu? " diye sorunca, ben de Hell ‘in cehennem anlamına geldiğini, grubun adının da bir gönderme yapmak üzere El Dorado'  dan türetilmiş olduğunu açıklarken, ikinci soru çarptı yüzüme... E peki El Dorado ne demek? " Hmmm. Gündüz  öğrenip akşam sana söyleyebilirim. " Bu kadar duyup da hiç merak etmemiş miyim ben yıllarca El Dorado ne demek?  Hmmm... Neyse, şarkı da bitti zaten , yenisi başladı...

Yeni parça Ferhan’ı pek sarmamış ve dahası   beni " irdelemek!! " onun için her zaman daha ilgi çekici olmalı !!!  

“Anne? Sana ne oldu bu aralar ? Hep fotoğraf makineni yanında taşıyordun, gördüğün herşeyi çekiyordun, bir de internette bizim hakkımızda yazılar yazıyordun... Çok güzeldi , neden devam etmiyorsun? “

...........?......?....

Günlük hayatta hiç farkına varmasam da böyle anlarda aklım başıma geliyor...
Çocuklarım beni hayata karşı hep uyanık tutan, her an öğrenmek için en şiddetli motivasyon... 
Daha güzel bir insan olmak için...
Hayatta ne gerçekten önemli , ne geçici hep derinden hissetmek için...
Beni, dağılmaktan hep alıkoyan ...
Dağıldığımda toparlayan en kuvvetli yapıştırıcı.
Düştüğümde anında  kalkmak için tünelin ucunda gördüğüm ışık...

Sevgiyle... geri döndüm... Kızım için daha sık yazıp çizmeye gayret edeceğim...

DİPNOT:
El Dorado , İspanyolcada  "altın kaplı, altından"  anlamına gelmekte olup , Güney Amerika'lı bir kabile reisinin vücuduna altın tozu dökerek , gölde yıkanması ritüeli üzerine yaratılmış  bir efsaneymiş...  

22 Kasım 2010 Pazartesi

bu sefer sıra annede...


Hep Ferhan ve Onur dedim buraya kadar ama, bir de annelik hallerimin haricinde yaşadığım bir Moskova var... Bu bölümü kendimi izlenimlerimi  paylaşmaya ayırıyorum.

Sıkmadan , uzuuun uzun Ruslar şöyleymiş, Rusya böyleymiş diye girişmeden... Buyrun bakalım...














5 Kasım 2010 Cuma

aidiyet duygusu ve ritüeller

Kendini bir yere ait hissetmek, rutine girmek, güven duygusu...  Çocukların dinginliği için ... Var tabii artık bizim de ritüellerimiz...
Her sabah,  Leningradskoe Shosse 'ye çıkan son ışıklarda,  30 Numaralı tramvayların,  üzerine karikatür çizilmiş olanına rastlarsak , okula geç kalmadığımızı anlıyoruz...
Hafta içi mutlaka bayat ekmekleri biriktiriyoruz ki, haftasonu yürüyüşe çıktığımızda, kuş evine bırakabilelim...
Tabii her ritüeli herkes sevmek zorunda değil, mesela  Tverskaya'ya her gidişimizde   "4 katlı oyuncakçı" сказка  (skazka) 'yı ziyaret etmek gibi... Adeta ciğerciye kedi sokmak Onur sözkonusu olduğunda...
ve Nazım'ın mezarını ilk  ziyaret ettiğimizden ve hemen ardından Sevdalı Bulut'u okuduğumuzdan beri de , artık gece duamız yenilendi... 
Göz renkleri, cinsiyetler ve uykunun getirildiği yerler  - ki bu konuda Onur her gece yaratıcılığının sınırlarını zorluyor- revize edilmek suretiyle ...


Uyu dünya güzelim uyu,
Sana bahçelerden getirdim uykuyu
Ela gözlerinde yapraklar yeşil yeşil,
Uyu dünya güzelim uyu
Uyu mışıl mışıl, ninni...


Uyu dünya güzelim uyu,
Sana yıldızlardan getirdim uykuyu,
Koyu mavi  kadifeden,
Uyu dünya güzelim uyu ...


Yüreğimdir başucunda bekleyen...


Ninni...

3 Kasım 2010 Çarşamba

Biz burada 29.Ekim'i bu sene böyle kutladık

Bu sene , her zamankinden farklı bir 29. Ekim oldu Ferhan ve Onur için. Türkiye'den ayrılışımızın 2. ayında, ilk kez eski arkadaşlar biraraya geldiler, hasret giderdiler.
4 günde 4 mevsim yaşandı...

Sanırım bizimkiler için en eğlencelisi Cumartesi günü yağan kar oldu... İşte 29. Ekim haftasonundan kareler :


Kardan adam yapamasak da...



Manej'de kukla ve oyuncak sergisi...


ama arkadaşlar gelir de, kadeh tokuşturmamak olur mu...


uzuuun bir günün sonunda sıcak, köpüklü banyo ve uyku...

onur'un hatlarının karışması durumu

Ferhan'ın neden burada olduğumuz, bunun sürekli olmayacağı, İstanbul'daki evimize ne olduğu gibi konularda kafa karışıklığı yok. Herşey gayet net onun için.

Onur ise yaşı gereği , henüz bu değişimi kafasında belli bir yere oturtmuş değil. Şöyle sorular ve yorumlarla karşılaştığım oluyor:

"Anne biz hala Türk'üz değil mi?"
"Anne, İstanbula gidelim çünkü ben balkonda kırmızı arabamı unutmuştum onu almam gerek (Araba taşınırken anne tarafından , aman bu eski püskü şeye gerek yok artık, hem unutmuştur zaten diyerek atılmış bile)"
ya da,
"Anne, televizyonu Türkçeye çevirir misin? " gibi...

Ama bunlardan daha da önemlisi, bir süredir çok kendi içimizde devinip durduğumuz için, artık Türkiye'de bıraktığımız hiç kimseyi görmeyecek miyiz? Bu mu artık bizim hayatımız altyazısına sahip yorumları üzüyordu beni oğlumun...

Ta kiii, Moskova evimize ilk misafirlerimiz gelene kadar! Harika bir 4 gün geçirdik her birimiz arkadaşlarımızla...

Sonunda Onur bile Rusya maceramızın , hayatımızda kısa süreli bir yer değiştirmeden ibaret olduğunu anladı .

Hatta misafirlerimiz gittikten sonra, 2 aydır ilk kez,  haftabaşı uyanıp da her zamanki "okul var mı bugün" sorusuna yanıtım  evet olunca , "tamam, kalkayım ben " demiş olması , bir mihenk taşıdır bizim için...